21 Ekim 2009 Çarşamba

hayırlı işler bol güneşler


Türk sinemasında komik, zeki ve şaşkın bir güzel insan : Sadri Alışık...
gülmekten kırıp geçiren matrak karakterleri yansıttı hep. Elbette ki bunlar feleğin sillesini de yemiş olmalıydı bkz. Turist Ömer, Ofsayt Osman, Ali Baba..
Tümünün ortak bir özelliği temiz, içi dışı bir olmaları. Bizim de aradığımız bu. İşte bu sebeple blogumuzun adı bir Sadri Alışık repliği olan "Hayırlı İşler Bol Güneşler.." Büyük ustaya saygılar.

Beni ararsan fabrikanın en fiyakalı koltuğunda oturmakta, atlastan fistan dokumakta ve de james bond romanları okumaktayım..
dipnot: Bu da mı ofsayt be hakim bey ? Bu da mı gol değil ?

ne demeye çıktı ki bu ??


Kaç gündür içimdeki yazma hevesi sonunda doruğa ulaşınca dayanamadım.
Aslında yazmaktan hoşlanan ama hiç vakit bulamamaktan yada üşenmekten yakınan tiplerdenim. Oysa ki yazmayı hiç sevmem hatta katlanamam bile.

Ama yine de yazmalı insan. Kendini yeniden sevebilmek için yazmalı özünde iyi olduğunu görebilmek için..
Gerçeklikten, doğallıktan, içtenlikten koptukça koptuk. Her an birilerinin yüzüne gülüyoruz istemesek de bazen mecbur kalıyoruz. Terbiyemiz yada çekingenliğimiz elvermiyor.
Ama bir an önce birazcık da olsa kırmak lazım bunu. İşte bu yüzden yazmaya giriştim.
Kimseyi kırmadan dökmeden yada birilerine "ya bunun altında bişey var mı acaba ?" diye sorma fırsatını vermeden içimden gelenleri dökmek istedim. Benim gibi düşünen herkese içten olmak kaydıyla bu blog açıktır istediğini yazabilir. İşte bu yüzden artık
bırakın bu işleri fırçalayın dişleri..

eve dönmek

















akşamları belediye otobüslerinin verdiği huzursuzluk, boşluk ve her an kaybolabilme hissi
ait oldugun yerden koparılmanın ne kadar kolay oldugunun akla gelmesi, güvensizlik ve zamanla artan ve sonra durulmayan bir durakla biraz daha artan gerginlik...

Sona yaklaşırken eve dönmenin rahatlığı artar ama yine de erken davranırsın. Durağa daha çok varken kalkarsın düğmeye basarsın. Ayakta beklersin otobüsün durmasını. Ani olmayan ama yine de sert bi frenle yavaşlayan otobüsün kapıları daha durmadan açılmıştır. Bir an önce atlayabilmen için bir fırsatmış gibi... ve sen kendini yavaş da olsa ilerleyen otobüsten dışarı sarkıtırken artık sadece bikaç kişinin içerde kaldığını farkedersin. Aynı tedirginliği ararsın yüzlerinde ama bulamazsın. Belki onlar hep daha sonraki duraklarda indiklerinden alışıklardı belki onlara daha zaman vardı. ve kimileri vardı senden önce inmiş onları hatırlarken sol ayağının yere değdiğini topuğunun acısıyla idrak edersin. Sağ teki de onun hemen önüne düşer daha dengeli ve kuvvetlice. Kollarının serbest kalmış gibi görünür içerideki ve dışarıdakilere. Sol ayağınla yerde ilk adımını attığında otobüsün duracağını düşünürsün ama o kapıyı kapatma emrini çoktan vermiştir kendi kendine ve artık senin atladığını gören tekerler rahat rahat dönmeye başlamıştır. tam zamanında atladığına sevinirken başka zaman olsa küfrederdim diye düşünürsün bu güvensiz gecede evine artık birkaç dakika kalmıştır ve sen tüm tehlikelere gözdağı verir gibi yürümektesin. otobüstekiler hızla ilerlemekte. bi an düşünemezsin ya ben de inemeseydim diye.

ben bizzat kendim


Sıradan insan modeli biraz daha iricesi...
Sevgi dolu bir ailenin mutlu, yaramaz, şimarık küçük çocuğu...
Çabuk geçen ilkokul ardından 8 sene geçirdiğim lise...
Şimdiyse hiç bitmeyecekmiş gibi görünen üniversite...
Sonrasını ben de bilmiyorum ama çok orjinal bişeyler olacağını sanmıyorum.
Bu yüzden bilmeye gerek de yok...